Paraguay’dan çıkamama maceramızın bir kısmını önceki iki yazımda yazmıştım. şimdi kaldığımız yerden devam edelim.
Mariscal’de tuttuğumuz kamyonette marketten aldığımız bisküvi ve kola ile açlığımızı biraz bastırdıktan sonra yaşadığımız terslikleri unutup gülüp eğlenmeye başladık. İnsanoğlu gerçekten garip, çok kötü şeyler yaşasa bile, yaşanılan olumsuzluğun üzerinden biraz zaman geçince yaşadığı tersliklerden gülerek bahsedebiliyor. Bizi Paraguay cehenneminden çıkaracak araç bulmanın ve bir nebze de olsa açlığımızı bastırmanın verdiği mutluluk ile güle oynaya yola çıktık. Şoföre de yok mu senin müziğin deyip teybi açtırdık. Bizim piyanist şantörlerin yaptığı müziği andıran oynak paraguay şarkıları koydu teybe. Ohh mis.
Önümüzde sınıra kadar yaklaşık 300 km vardı. Bir süre gittikten sonra asfalt yol bitti ve yağmurun yol açtığı tümsek ve çukurlarla süslü toprak yol başladı. Aracımız 4×4 olduğu için yer yer 1 metre derinliğe ulaşan çukurlara bana mısın demiyordu. İyice keyiflendik ve Bolivya sınırında bizi bekleyen sıcak yataklarımızı, lokantada karnımızı tıka basa doyurmayı, sırılsıklam olan elbiselerimizi yıkatmayı hayal ederek yola devam ettik.
Yaklaşık 1 saat gittikten sonra yolun kenarında bozulmuş bir otobüs gördük. yaklaştığımızda bu otobüsün Asuncion’dan iki gün önce kalkan Bolivya Santa Cruz kentine giden otobüs olduğunu farkettik. Yolcular otobüsün bagaj kapılarını açıp içine oturmuşlardı. Yaklaşık 16-17 saattir orada mahsur kalmışlar. Gerçekten sefil bir durumdu. Halimize şükrederek, oradaki yolculara Kamyonete 2-3 kişi alabileceğimizi, Bolivya sınırına gittiğimizi söyledik. 1-2 tanesi bizimle gelmeye heveslendi ama sonra vazgeçtiler. Neden gelmek istemediklerini sorduğumuzda ise Bolivya’nın sınıra yakın kenti olan Villa Montes’te petrolcülerin grevi olduğunu, petrolcülerin kente giden yolları kapattığını. Bu yüzden blokaj kalkmadan hareket etmek istemediklerini, beklemenin daha anlamlı olduğunu söylediler.
Kamyonete binip, deli bunlar, dedik kendi kendimize. Sınırda mis gibi otelde blokajın kalkmasını beklemek varken, insan dağ başında bozuk bir otobüsün başında niye bekler ki? Bozuk otobüsü görmek bizi iyice rahatlattı, iyi ki migracion bürosuna beraber yüzdüğüm Alman kadını dinlemişim, iyi ki akşam gelecek Bolivya otobüsünü beklememişiz, yoksa biz de yolda bu şekilde kalacaktık diye düşündüm.
300 km’ye yaklaşan yolu yaklaşık 7 saatte aldık, yol bazen o kadar kötüydü ki arabanın tekerlekleri tamamen balçığa batıyordu. Ama şoförümüz gerçekten işinin ehliydi. Hiç batağa saplanmadan sınıra yaklaştık. Mariscal’den Bolivya sınırına kadar hiç bir yerleşim, kasaba, insan varlığı yok. Bu gerçekten çok garip. Çağdaş ve Gönenç ile bu kadar toprağın nasıl insansız kalabildiğine şaşırdık. Düşünsenize 300 km boyunca gayet sulak ve verimli görünen ormanlarla kaplı bir boşluk. Bizim türkler buraya gelse o ağaçlardan hap yapar yine paraya çevirir. Hiç yapamasalar ormana keçileri salarlar paraya para demezler diye espriler yaptık bol bol.
Bolivya sınırına 7 km kala bir asker kontrol noktasında durduk. Patos reklamındaki gibi iki varil ile yolu kesmişlerdi. Kulübede 4-5, dışarıda ise 3-4 tane ağır silahlı Paraguay askeri vardı. Askerlerin arasında bir tane başçavuş bir tane de istihbaratçılara benzeyen sivil giyimli bir adam vardı. Başçavuşu biraz tarif etmek istiyorum, 1,70 boylarında, güdük bir tip olan başçavuş hani şu amerikan filmlerinde amerikan askerlerine işkence yapan uzakdoğulu işkenceci askerler vardır ya aynı onlar gibi karikatür bir tipti. Sokakta görseniz bu adam kesin sorgucu dersiniz. Kulübenin önünde durmuş bizlere kömtü kötü bakıyordu. Ama nasıl kötü bakmak! Kendimi zorlasam o kadar insanlık dışı, nefret dolu bakamam.
Bir asker gelip pasaportlarımızı topladı ve 30 mt ötedeki kulübeye götürdü. istihbaratçya benzeyen sivil giyimli vatandaş pasaportlarımızı alıp incelemeye başladı. Biz hala arabadayız ama kulübe yakın olduğu için olan biteni görebiliyoruz. Bu arada sorgucu tipli başçavuş bütün bunlar olurken kulübenin önünde sanki bizi iki dakika sonra fileto halinde doğrayacakmış gibi süzmeye devam ediyor. Teker teker sırayla bizi süzüyor. Ben bunların bir sorun çıkaracağını anladım. Ama düşünüyorum Türkiye pasaportu taşıyoruz ve Güney Amerika’da hiç bir ülkeye giriş ve çıkışta bu pasaport ile sorun yaşamak mümkün değil. Aşı karnelerimiz yanımızda, pasaportlarımıza Paraguay çıkış damgasını vurdurmuşuz. Ne sorun çıkarabilirler ki diye düşünüyorum. Bir Asker gelip şoförü kulünbeye çağırdı, bir diğer asker ise bavullarınıza bakacağım dedi. Açtık Kamyonetin kasasını ve tüm bavulları indirip içlerini gösterdik.
Biraz sonra Şoför yanımıza geldi ve geçmemize izin vermiyorlar dedi. Nasıl olur ki dedim? Biz Bolivya’ya geçeceğiz, paraguay’dan da çıkışımızı yaptırdık. Ne gerekçe ile geçmemize izin vermezler? Şoför bana, seninle konuşmak istiyorlar dedi. Başçavuş hala bize bakıyordu kötü kötü. Ben adamların dertlerini o an anladım. Geçmemiz için rüşvet isteyeceklerdi. Çaresiz kulübeye doğru ilerledim. İstihbaratçı gibi olan benim kulübeye yaklaştığımı görünce kulübenin önüne çıktı ve ellerinde pasaportlarımız ile pencerenin pervazına dayandı. Pasaportlarımızı ise sanki bize teslim etmeyecekmişçesine arkasına doğru sakladı. Yaklaşıp merhaba dedim ve başçavuş ile istihbaratçının ellerini güçlü bir şekilde sıktım. O sorgucu kılıklı kötü bakışlı başçavuşunkini biraz fazla sert sıkmış olmalıyım ki adam bir allak bullak oldu, istihbatçı pisliğe dönüp; ne oluyor? Sorun ne dedim.
istihbaratçı , buradan geçmenize izin veremeyiz dedi. Ben adama, Nasıl yani? Ne hakla geçmemize izin vermiyorsunuz? dedim. Bütün belgelerimiz tam, Paraguay’dan çıkışımızı da yaptırdık. Şimdi sınıra gidiyoruz. Siz neden geçmemize izin vermeyeceksiniz ki? dedim. Bunları derken bir anda aklıma Paraguay’dan gerçekten de çıkış yaptırdığımız, şu an Paraguay topraklarında resmi olarak varolmadığımız, 300 km boyunca hiç bir yerleşimin olmadığı ve bu adamlar bizi öldürüp yol kenarına atsa kimsenin ruhunun duymayacağı geldi.
Adam pasaportlarımız hala gerisinde bir şekilde, kamyonetin gerekli belgelerinin olmadığını, bizim geçebileceğimizi ama kamyonetin burada kalacağını söyledi.
Nasıl yani? dedim. Biz Kamyonetle Bolivya’ya gitmeyeceğiz ki, sadece sınıra kadar geçeceğiz. Kamyonet Bolivya’ya geçmeyeceği halde sen kamyonetten ne belgesi istiyorsun ki? Ayrıca Bolivya sınırından kamyonetle geçecek olsak bile bırak Bolivyalılar kamyonetten belge istesin. Size ne kamyonetin belgelerinden, dedim.
Bu arada kamyonet şoförüne dönüp, ne belgesi istiyorlar bunlar senden, gerçekten belgelerin yok mu diye çıkıştım. Ama kamyonet şoförünü içeride iyice korkmutmuşlar herhalde, o yüzden adamcağız cevap bile veremedi.
İstihbaratçı pislik, yok dedi kamyoneti geçirmem, ama siz isterseniz geçin. dedi.
Hava kararmak üzereydi ve Bolivya sınırına 7 km vardı. Karanlıkta, o yolda sınıra kadar gitmek imkansızdı.
İstihbaratçı pisliğe döndüm, derdiniz ne sizin, ne istiyorsunuz? onu söyle sen, dedim.
İstihbaratçı, 50 dolar verirsen kamyonetin geçmesine izin veririm, dedi.
Yuhh, dedim.
Düşündüm ki geriye dönsek bu pislikleri şikayet edebileceğimiz en yakın kasaba 300 km geride. Hem geri dönsek bu adamları şikayet etsek, kamyonete verdiğimiz para da yanacak. Tekrar buraya dönmek için yine para verip ya kamyonet tutacağız ya da otobüse kişi başı 50 dolar vereceğiz. Hem bir de bu adamlarla şimdi kavga etsem ve adamlar bize bir şey yapsalar bir allahın kulunun haberiolmayacak, kim vurduya gideceğiz. Bu arada manzarayı tam olarak gözünüzün önüne getirmeniz için biraz tarif edeyim. Kusura bakmayın askerlerle sorun yaşamamak için hiç fotoğraf çekemedim orada. Uçsuz bucaksız ormanların içinde bir kulübe, yolun üzerinde iki varil, 10 tane ağır silahlı asker ve tetikler parmakta. O an için tek çıkar yol adamla uzlaşmaktı.
İstihbaratçı pisliğe dönüp; Bak dedim dün Mariscal’de sele yakalandık, tüm paramız gitti, son paramızı da kamyonete verdik, istediğin kadar para veremeyiz.
Adam bana, peki Bolivya’da parasız ne halt edeceksiniz diye sordu.
Dedim bolivya’da Türkiye’deki arkadaşıma telefon edip para isteyeceğim, o şekilde param olacak. Şimdi yanımda biraz Guarani var onu vereyim geçir beni dedim.
Ne kadar var dedi.
Arabaya gidip 20 dolara yakın bir değeri olan guarani ayırdım, kalan paraları ise koltuğun altına sakladım. Adama gidip 20 dolar civarında guarani’yi verince, adam suratını ekşitti, bu sadece 20 dolar eder, yetmez. 10 dolar daha ver. Adama artık neredeyse yalvarma moduna geçtim. Hayır tek başıma olsam doğrudan gözü karartıp adama dalacağım ama yanımda arkadaşlarım var ve yapacağım tek ters hareket onların da can güvenliğini tehlikeye sokacak. Yaklaşık 10 dakika daha adamı ikna etmek için taklalar attıktan sonra nihayet adam bizden daha fazla para çıkmayacağını anlayıp. İyi tamam geçin dedi ve pasaportları bana verdi.
Arabaya bindiğimde şoföre çıkıştım, sen niye belgelerinin eksik olduğunu bize söylemedin diye. Adamcağız belgelerini çıkartıp bana gösterdi ve , benim tüm belgelerim tamam, bunlar pisliklerinden bunu yapıyorlar. Paraguay içerisinde dolaşabilmem için tüm belgelere sahibim. Neyse askerlere küfrede küfrede sınıra doğru yollandık. Bolivya’ya geçmek için son engeli de aştığımızı düşünerek olanlara kahkahalarla gülmeye başladık. Hani şu psikopatça olan gülmelerden.
Terslikler bitti mi sandınız. Sınıra vardığımızda o ana kadar yaşadıklarımızın hiç bir şey olduğunu anladık. Keşke sel kıyamet Mariscal’de kalsaymışız da sınıra gelmeseymişiz.
Yarın: Sınır boylarında dolanıyorum aman aman
Önceki yazı
Burası Paraguay! Buradan çıkış yok! (Vol II)
Sonraki yazı
Bağışçılara minik sürprizler
7 Responses to Burası Paraguay! Buradan çıkış yok! (Vol. III)
:)
Yani KOray, güney amerika hayalimden gün be gün soğutuyorsun beni :)
Yok yahu hep böyle kötü şeyler yaşanmıyor burada. Şu terslikler dizisini bitireyim Karnaval anlatacağım :)
arjantinli, şilili, brezilyalı, bolivyalı, kolombiyalı, avrupalı ve hatta türk arkadaşlarımın bana “paraguay’a gitme” demesini şimdi çok daha iyi anlıyorum. bolivyalıların bile gitme dediği yere gitmeyeceksin arkadaş :)
Şu vol I-II-III’nin çıktısını alıp metroda otobuste falan da ara ara okumak istiyorum. Çok heyecanlı yahu. Laforgue tam bir serüvencisiniz.
Lost’tan beter ettin bizi yeminle. Ne deyim sana!? :)
Çağdaş bu geziye beni davet etmişti. Hatta sizlerden de bahsetmişti. Önümde iki seçenek vardı, ya kız arkadaşımla iç anadolu bölgesinde karlı bir mevsimde evde sinema keyfi ya da sizin maceralarınıza dahil olmak. İlk seçenek ağır bastı, size iyi eğlenceler Çağdaşa çok selam ilgiyle takip ediyorum.