Bolivya’ya giriş

4 bölümden oluşan Paraguay’dan çıkamama hikayemizi okumuşsunuzdur. En son Bolivya sınırında Santa Cruz’a gitmek için otobüse binmiştik. Otobüse bindiğimiz zaman 3 gündür uykusuz, aç ve yorgun olmanın verdiği gerginlik vardı üzerimize. Şükür ki otobüste oturacak yer vardı da tüm olanların üzerine ayakta yolculuk yapmayacaktık. Otobüse binmeden önce şoföre ilk sorum sıcak bir yatağın özlemi ile,  Santa Cruz’a ne zaman varacağımız, oldu. Şoför, Tanrı bilir, diye cevapladığında şaka yapıyor herhalde diye düşündüm. Nereden bilebilirdim ki 600-700 km’lik yolun 20 saate yakın süreceğini.

Otobüsün içi

Otobüsün içi

Otobüs şoförü 50’li yaşlarının başında, çakma ray ban  gözlükleri ile oldukça havalı bir tipti. Yanındaki muavin sınır boyunca otobüsle yapılan kaçakçılığın iyi para kazandırdığını ispat edercesine kuyumcu dükkanında ne bulduysa takmış takıştırmıştı.  Başparmağım kalınlığında kalın bir altın zinciri boynuna dolamıştı. Zincirin ucunda ise yine altından avuç içim büyüklüğünde bir isa portresi vardı. bu büyük zincir dışında boynunda ve bileklerinde serçe parmağım kalınlığında başka zincirler de vardı. Hani A-takımında B.A Baraccus vardı ya bizim muavin tam o tipte bir adamdı.

Karnımız guruldaya guruldaya yola devam ettik. Toprak yollarda bata çıka 1-2 saat ilerledikten sonra Bolivya’nın Migracion bürosuna ulaştık. Migracion bürosu dediğim bir tane kulübe çevrede hiç bir şey yok. Sıraya girip pasaportlarımızı damgalattık. Migracion görevlisi anlayışlı biriymiş ki başımıza gelenleri anlatınca, benim selden kullanılmaz hale gelen pasaportum için sorun çıkarmadı. Migracion bürosunun önünde bir kaç kadın yanlarında getirdikleri şemsiyelerin altında gezici döviz bürosu gibi çalışıyorlardı. İşin garip yanı çevrede bir kasaba ya da ev olduğuna dair bir belirti yoktu. Tamam bu insanlar migracion bürosu önünde döviz işi yapıyorlardı da, peki nerede yaşıyorlardı? Bu muammayı fazla kafaya takmadan yanımda kalan son Guaranileri Bolivyanın para birimi olan Bolivianos’a çevirdim.

Otobüs hareket ettikten sonra 1 saat yine insan varlığına rastlamadan çamurlu yollarda bata çıka ilerledik. En sonunda 2-3 evden oluşan bir mezraya ulaştık. Burada Bolivya askerleri pasaportlarımızı kontrol etti. Bolivya askerleri ayaklarında terlik, üzerlerinde atlet ve ellerindeki 1. dünya savaşında kullanılan mavzerler ile Bolivya’nın emin ellerde olduğunun göstergesiydiler. Pasaport kontrolünden sonra otobüsümüz yine hareket etti ve ormana daldık. Yol iyice kötüleşmişti. Otobüs bir kaç kere durdu ve bizim kuyumcu vitrini kılıklı muavin üzerindeki gömleği çıkartarak elinde bir anahtarla otobüsün altına girip vidaları falan sıktı.

Otobüsün muavini elinde anahtarla ikide bir otobüsün altına girip vida sıkıyordu

Otobüsün muavini elinde anahtarla ikide bir otobüsün altına girip vida sıkıyordu

2-3 saat böyle devam ettikten sonra tek tük çiftlik evleri görmeye başladık. Şu ABD’deki Amishlere benzer 19. yy’a takılıp kalmış beyaz insanlar yaşıyorlardı bu çiftliklerde. At arabaları, 200 sene öncesinin modasını yansıtan kıyafetler ile ormanın içinde salınıp gezen insanlar gerçekten garipti. O kadar yorgundum ki otobüsteki Bolivyalılara, kim bunlar diye soracak gücü kendimde bulamadım.

Şu Amish benzeri insanların yaşadığı çiftlikler

Şu Amish benzeri insanların yaşadığı çiftlikler

Bu arada açlık iyice başımıza vurmaya başladı. Otobüs şoförü ve Muavin kendilerine sürekli soğuk sandviç hazırlayıp duruyorlardı. Haliyle iyi bir görüntü değildi bizim için. Şoföre gidip, ne zaman mola vereceğiz diye sordum. Adam rayban gözlüklerinin verdiği tüm cool hava ile, mola vereceğimiz zaman, diye cevap verdi. Şöyle sol tarafımdan vücuduma doğru gayet şiddet içeren bir ürperme vücudumu sardı. Adama vurmamak için kendimi tutarak, 3  gündür hiç bir şey yemediğimizi, çok aç olduğumuzu ve yemek yemek için bir molaya ihtiyacımız olduğunu söyledim. Sanırım biraz sert bir tonla söylemişim ki, adamın cool havası birden söndü ve,  şu an duracak herhangi bir yerleşim olmadığını 2 saat sonra bir kasaba olduğunu, orada mola için durabileceğini, söyledi.

yaklaşık 1 saat daha gittik ki ormanın içinde çamura saplanmış bir otobüs ile karşılaştık. Otobüs aynı firmanın Paraguaydan bir gün önce kalkan otobüsüymüş. bir gündür yolcularla birlikte orada mahsur kalmışlar. Neyse bizim otobüs hemen durdu ve diğer otobüsü kurtarmak için yoğun bir çalışma başladı.  3 saat boyunca diğer otobüsü kurtarmak adına orada bekledik.

Yolda kalan otobüs ve kurtarma çalışmaları

Yolda kalan otobüs ve kurtarma çalışmaları

 

Bir adet yorulmuş, acıkmış ben

Bir adet yorulmuş, acıkmış ben

Beklerken bir tek çocuklar hallerinden memnundu

Beklerken bir tek çocuklar hallerinden memnundu

 

Diğer otobüste analı kızlı rahibe kıyafeti giymiş bir aile vardı

Diğer otobüste analı kızlı rahibe kıyafeti giymiş bir aile vardı

 

 

3 saat sonra otobüs kurtarılmıştı ama bizim de midelerimiz artık bağıra bağıra konuşmayı öğrenmişti. Açlık, uykusuzluk, yorgunluk bir arada olunca insan ne hale geliyor.  Neyse efendim otobüsümüz hareket etti, ben mola vereceğimiz yere az zaman kaldığını düşünerek yiyeceğim yemeklerin hayalini kurmaya başladım. Ama boşuna hayal kurmuşum. Yaklaşık 1,5 – 2 saat gittikten sonra asfalt bir yola çıktık, bir süre gittikten sonra otobüsümüz tak diye durdu. Diğer otobüsü kurtarma-çekme çalışmaları sırasında sanırım otobüsü fazla zorladı bizimkiler. Şimdi yazacaklarıma sakın gülmeyin zira arabadır, motordur hiç anlamıyorum. Şimdi bu otobüsün ön tarafında içinde su olan petekli bir bölüm var sanırım Radyatör oluyor bu. İşte o radyatör gibi şeyin arkasında büyük bir pervane var. Bizim o pervane pervane olmaktan çıkmış. Üzerindeki dilimler kırılmış. Onun dışında içinde su dolaşan o radyatör gibi şey bir kaç yerinden patlamış. Neyse Şoför, muavin ve 3-4 yolcu motoru falan söktüler iyice, bu ekibe diğer kurtardığımız otobüsün personeli ve yolcuları da katıldı. 3 saat boyunca tamir etmek için uğraştılar. Yedek pervane varmış sanırım onu taktılar, o depo gibi şeyi yamadılar. 2-3 kez her şeyi söküp yeniden taktılar ve 3 saatin sonunda nihayet tamir ettiler.

Ve otobüsün pervanesi bozuldu. Şu radyatör benzeri petekli şeyi falan tamamen söktüler.

Ve otobüsün pervanesi bozuldu. Şu radyatör benzeri petekli şeyi falan tamamen söktüler.

Artık açlıktan başım dönmeye başlamıştı. Hareket ettikten 1 saat sonra mola vereceğimiz kasabaya ulaştık.  Bir tane bakkal vardı o bakkala doğru yürüdük. Önümde bir kişi daha vardı, bakkaldan ekmek ve peynir istedi, bakkal dasiparişi hazırlamaya başladı. Ben de bakkala girip ekmek sepetinin yanındaki torbalardan bir tanesinin içine ekmek koymaya başladım (ekmekler toplasan 20 gram büyüklüğünde küçük ekmekler)  . Bakkal gelip, neden içeri girdin? çık dışarı! ne istiyorsan bana söyle içeri girme, diye bağırdı. İçimden Koray sakin ol sakin ol diyerek, bakkala, özür dilerim içeri girmenin yasak olduğunu bilmiyordum, dedim ve dışarı çıktım. Bu arada bakkala ikinci ulaşan kişi benim ve arkamda diğer yolcular birikmeye başladı. Neyse bakkalın ilk müşterinin siparişini yavaş hareketler ile  hazırlamasını bekledim. Birinci müşterinin işi bittikten sonra bakkala dönüp,  10 ekmek lütfen, dedim. Bakkal efendi biraz önce marketin içine girmeme sinirlendi ya, sözüm ona beni cezalandıracak, yüzüme bile bakmayıp arkamdaki müşteriye buyrun efendim ne istiyorsunuz, dedi. Ben tekrar, 10 ekmek lütfen, dedim. Ama bakkal efendi oralı bile olmadı. Ben bağırarak, heyy kime diyorum bize 10 ekmek versene, dedim. Serseri herif hemen önümde olmasına rağmen görmemezlikten geldi yine. Ben o an dinden imandan çıktım,  sırtımdaki çantayı gerimde duran Çağdaş’a fırlatarak, Yarı türkçe yarı İspanyolca, Ulan yavşak sen kimi cezalandırıyorsun! diye kükreyerek adamın üzerine atladım. Çağdaş ve diğerleri hemen beni tuttular. Adamın karısı geldi ekmeklerimizi verdi. Adam bir daha kafasını kaldırıp bizden tarafa bakamadı korkusundan. İşin doğrusu diğer otobüs yolcuları da korktu yaptığım şeyden dolayı.

Ekmeklerimizi kemirerek karnımızı doyurduk, artık başımız dönmüyordu. O sırada bir yolcunun afiyetle tavuk budu kemirdiğini gördüm. Hemen yanına gidip nereden aldığını sordum. Adam yolun karşısını gösterdi, bir tane küçük lokanta benzeri bir yer vardı. Hemen koşup tavuk budu-pilav ve yuca’dan oluşan ve 10 Bs yani 1,5 dolar tutan menülerden 3 tane paketlettim. Üç gün süren açlıktan sonra sonunda midemize doğru düzgün bir şeyler girecekti.

Karnımızı doyurduktan sonra rahatlamış bir biçimde otobüsümüze bindik. Hem karnımız doyduğu hem de artık asfalt yolda olduğumuz için yolun geri kalanı bizim için oldukça rahattı. Santa Cruz’a vardığımızda gece saat 2 civarıydı. Pazartesi günü Asuncion’da başlayan Paraguay’dan çıkma maceramız cuma gecesi Santa Cruz’a varmamız ile sonlanmıştı. Kaç gündür toprak yollarda, bir tane bile eve rastlamadan süren yolculuğumuz sonunda bir şehir ile karşılaşmak, caddelerde akan trafiği ve şehir ışıklarını görmek bizi çok sevindirdi. Yaşasın medeniyet, dedim. Sonunda sıcak bir yatakta yatabilecek, elbiselerimizi yıkatıp kurutabilecektik. En azından biz öyle düşünüyorduk.

 

14 Responses to Bolivya’ya giriş

  1. Yalçın Aydın

    Hadi geçmiş olsun:D

  2. simon

    Abi bu yazilardan super kitap olur. Cok heyecanli okumasi

  3. Onur

    Yolculuğunuzu okuması çok güzel , ama o yolcuğulu yaparken ALLAH yardımcınız olsun :)

    Yalnız bu yazılar lost bölümlerine dönmeye başladı . :
    Her bölüm bir sıkıntıyla başlıyor , sıkıntı halledilmekle uğraşılıyor , tam yazı sonunda sıkıntı bitti derken yeni sıkıntıların ipuçları veriliyor .:)

  4. shulamith

    simon’a katılıyorum ufak tefek düzeltmelerle harika bir kitap ortaya çıkacaktır… müthiş bir heyecanla ve kahkahalar atarak okuyorum..çektiğiniz acılardan karşılaştığınız güçlüklerden adeta zevk aldığımız için kusurmuza bakmayın..çok sevgiler ve bol şans ve tabi latin amerikaya bin selam..

    • Koray Doğan Üresin

      Yok yahu ne kusuru :) Yaşanılan sıkıntıların üzerinden zaman geçince benim için bile eğlenceli hale geliyor. İyi dilekleriniz için teşekkür ederim.

  5. arda

    Tam ne bilelim senin İzmir’de bi cafede ayaklarını uzatmış guney amerika romanı yazmadığın insan bir iki kendi fotosunu da koyar diyecektim ki nihayet bi tanede olsa fotonu gördük….

    • Koray Doğan Üresin

      Çevremdekilerin ortak sorusu ” yahu neden kendi fotoğrafını da koymuyorsun” du. Ben 3-4 kilo vereyim sonra mankenler gibim boy boy fotoğrafımı koyayım diyordum ama ısrarlara dayanamayıp bir tane koydum :)

  6. Eren

    Daha çok fotoğraf olsa güzel olmaz mıydı be Koray’ım? Takipteyiz gönülden.

  7. furi

    valla moruk, daha önce de demiştim kışkançlığımdan utandığımı da, bu paraguay ve bolivya yazılarından sonra artık gerçekten şunu söyleyebilirim: henri charriere’nin kelebek’i kadar olmasa da bize buradan müthiş bir macera sunuyorsun. tüm zorluklara göğüs geren sensin, keyifli keyifli okuyan biziz, eyvallah dostum, sağolasın

  8. Deniz

    “Sonunda dertlerimiz bitmişti… En azından biz öyle sanıyorduk!” diye bitirmen de ayrı bir tat. : )

Bir cevap yazın