Potosi’nin en kötü yanı çok yüksek olması. İnsan bırakın hareket ederken, yürürken nefes almayı otururken bile zorlukla nefes alıyor. Kentin düz bir alana kurulmamış olması oksijensizlik hissini daha da arttırıyor. Zira bir yerden bir yere giderken sürekli yokuş aşmak zorundasınız ve 50 metre yürüdüğünüzde nefes nefese kalıyorsunuz. Aldığınız hava size yetmiyor. Potosi’nin yerlilerinin bu soruna karşı tavsiye ettikleri çözüm ise koka çiğnemek ya da koka çayı içmek. Ama damacana ile koka çayı içseniz de yine nefes alamıyorsunuz.
İspanyolların hakkını yememek lazım, madenlerde ölenlerin çıkarttıkları gümüşlerin bir kısmı Potosi için harcanmış
Potosi’ye vardığım zaman aynı Santa Cruz ve Sucre’de olduğu gibi Potosi’de de herkesi karnaval heyecanının sardığını gördüm. Potosililer’in diğerlerinden tek farkı alkolün dibine vurmuş olmaları. Karnaval yaklaştı diye ayık insan kalmamış sokaklarda. Karnavalın en önemli parçası burada da su savaşı. Herkesin elinde su dolu balonlar, su tabancaları, köpüklü spreyler savaşıyorlardı. fotoğraf makinasını nasıl koruyacağımı bilemedim.
Potosi İspanyol kolonicilerin bölgede buldukları gümüş yatakları nedeni ile zamanının en popüler merkezlerinden biri olmuş. Gümüş demek para demek, para demek büyük büyük kiliseler, görkemli binalar demek. Şehri gezerken zamanında ne kadar görkemli olduğunu anlıyorsunuz. Elbette bunun bir de diğer bir yüzü var. İspanyollar gümüş çıkarmak için önce bölgeye gemiler dolusu afrikalı köle getirmişler. Ancak Afrikalı köleler bu denli yüksekte yaşamaya ve bu kadar soğuğa alışık olmadıkları için Potosi’ye ayak uyduramayıp toplu olarak ölmeye başlamışlar. Bunu gören İspanyollar bu kez bölgenin iklimine dayanıklı yerli halkı madenlerde çalıştırmaya başlamışlar. Milyonlarca yerli bölgedeki madenlerde can vermiş. Ama yüz yıllar boyunca Potosi’deki darphanede sikke ve külçe haline getirilen tonlarca gümüş gemilerle İspanya’ya akmış. Günümüzde gümüş yatakları yok denecek kadar azalmış durumda, bölgedeki tek tük madenlerde yalnızca kalay çıkartılıyor.
Günümüzde kentin en önemli iki turistik faaliyeti de gümüş madenleri ile ilgili. Kent içerisindeki iyi korunmuş darphaneye yapılan ziyaret ve madenlerin içerisine yapılan tur. Maden turuna ben de katılmayı düşünüyordum. Hatta fiyat araştırması ve pazarlık bile yapmıştım. Tura gitmeden bir gece önce kaldığım hosteldeki Fransız turistler hostelin televizyon odasındaki Dvd’ye madenler ile ilgili bir belgesel koymuş izliyorlardı. Ben de onlara katıldım. Katılmaz olsaydım. Madende çalışan bir çocuğun ekseninde madendeki yaşam anlatılıyordu belgeselde. Potosi’de madenlerde hala 800 civarında çocuk çalışıyormuş. Çoğu 30’lu yaşlarını görmeden slikosis yüzünden can veriyormuş. Belgeseli gördükten sonra turist turist kafama göstermelik baret geçirerek maden turuna katılmak bana çok zor geldi.
Ama tur ve maden ile ilgili kısaca bilgi vereyim. Önce bir tur şirketi ile anlaşıyorsunuz(kent içerisinde sırf maden turu yapan onlarca ajenta var). Sabah tura çıkmadan önce ajenta sizi maden eşyaları satılan bir dükkana götürüyor. Oradan madenciler için içki, dinamit..vb.. alıyorsunuz. Aldığınız malzemeler ile birlikte madene gidiyor ve tünellere giriyorsunuz. Tüneller tam anlamı ile köstebek tüneli gibi, daracık, havasız ve gayet güvensiz. Klostrofobi geliştireceğinizi öngören tur şirketleri, maden turunu 2 etaba ayırmışlar. Her grubun başında iki rehber oluyor ve 1. etabın sonunda daha ileri, daha derine gitmek istemeyen müşterileri 1. rehber geri götürüyor. Madenin içerisinde bir de şeytan heykeli var ve madenciler çalışmaya başlamadan önce şeytan heykeline içki ve gıda sunuyorlar.
Gümüş ile ilgili diğer turistik faaliyet ise madenden çıkartılan gümüşün sikke ve külçe haline getirildiği darphane. Darphane kompleksinin girişinde kocaman bir mask var. Dionysos müridi gibi asma yapraklarından taç takmış bu gülen adam maskı zaten Potosi’nin bir anlamda simgesi olmuş, her yerde karşınıza çıkıyor. Müzeyi gezerken rehbere maskın kökenini sorduğumda yuvarlak cevaplar verdi. Birden fazla hikaye varmış maskın kökeni ile ilgili. Rehberlerin tevatürlere yatkın hayalgüçlerini iyi bildiğim için rehberin maskın kökeni ile ilgili anlattığı masalları buraya yazmıyorum.
Diğer Bolivya müzelerinde olduğu gibi bu müzede de fotoğraf çekmek için bilet harici para ödüyorsunuz. Ben yine fotoğraf makinamı çantama saklayarak ekstra para ödemekten yırttım. Ama kötü haberim var. Bu müzede parasını ödeyip boynunuza “Fotoğraf çekebilir” kartı asmadan fotoğraf çekmek neredeyse imkansız. Çünkü müzeyi tek başınıza gezmenize izin vermiyorlar. Belli sayıda insan birikince başınıza bir rehber veriyorlar. O rehberle beraber müzeyi geziyorsunuz. Tek başınıza gezmeniz kesinlikle yasak. Rehber efendi kaçak fotoğraf çekmek isteyenlere göz açtırmıyor. Siz fotoğraf çekmek için hamle yaptığınız an elinde boyna asılan “fotoğraf çekebilir” yazılı kartlarla yanınıza gelip fotoğraf çekmek istiyorsanız 20 bs verip bu kartlardan almalısınız diyor. Ben yine de inat ettim kart almadan kaçak kaçak çekim yaptım.
Müze bir çok alandan oluşuyor. İlk iki bölümde Potosi Okulu olarak tanınan ekolün yaptığı dinsel temalı tablolar var. Hayatımda bu kadar çok Rubens çakması resim görmemiştim.
Resim bölümünden sonra sikke bölümüne geçiyorsunuz. Potosi’de basılmış sikkelerin tam koleksiyonunu burada görmeniz mümkün. Tek kötü yanı müzede sergilenen sikkeler oldukça kötü durumda. Çoğu kolye yapılmak için delinmiş sikkeler. Potosi sokaklarında herhangi bir kuyumcuya girdiğinizde çok daha iyi durumda sikkeleri görmeniz, dokunmanız mümkün. Elbette her ne kadar da kötü kalitede olsalarda bütün koleksiyonu bir arada görebilmeniz açısından önemli.
Sikke bölümünden sonra gümüşün levha haline getirildiği kısma giriyorsunuz. Bu bölüm gerçekten de çok iyi korunmuş durumda. Rehber size uygulamalı olarak gümüşün nasıl levha haline getirildiğini gösteriyor. Ahşaptan kocaman 4 tane Makine var. İki kattan oluşan bu makinaları çalıştıracak enerji alt kattaki katırlar tarafından sağlanıyor.
Bu bölümden sonra ise arkeoloji kısmı var. Arkeoloji kısmında mumyalar, çanak çömlek, el baltaları türü kolonizasyon öncesi döneme ait eserler sergileniyor. Arkeoloji bölümünden sonra ise maden bölümü var. bolivya’da çıkan 3000 civarında maden ve mineralin tamamını bu bölümde görebiliyorsunuz.
Maden bölümünden sonra ise gümüşten yapılmış çeşitli eşyaların sergilendiği bir bölümü geziyorsunuz. Bu bölümde en ilgimi çeken parça, üzerinde Raphael kabartması olan eserdi. Zırhlı, kılıç ve kalkanlı melek betimlemeleri görmeye alışığım da hayatımda ilk defa çakmaklı tüfekle arzı endam eden bir melek figürü gördüm.
Bu bölümü de gezdikten sonra sikke darp aletlerinin bulunduğu bölümü ve külçe döküm atölyelerini geziyorsunuz.
Müzenin son bölümü ise sikkelerin basıldığı bölüm. Bu bölümde her döneme ait sikke basım teknolojisini bir arada görebiliyorsunuz.
Madenlerde ölen milyonlarca insanın neden ve niçin öldüğünü bu müzeyi gördükten sonra daha iyi anlıyorsunuz. Müzeden çıktıktan sonra burada işlenen gümüşlerin küçük bir kısmı ile inşa edilen kiliselerin hala insanlarla dolup taşması ise garip bir ironi.
Sucre’de 3 gün kaldıktan sonra bir sonraki durağım Uyuni olacağı için Terminale gidip Uyuni için biletimi aldım ve yola çıktım.
Önceki yazı
Sucre
Sonraki yazı
Bolivya’da deniz yok ama kalamar çok
10 Responses to Oksijene hasret şehir Potosi
umarım yolları düzelmiştir.uyumi yolları taşlık çok kötüydü. bence treni ile gitman daha iyi olurdu. bence..bol bol salar da fotolarını bekliyorum..
Yolların çoğunluğu asfalttı o yüzden Uyuni’ye kolay vardım.
koray unutmadan yanında TÜRK bayrağı varsa salar daki bayrak yerine bizim bayramızıda orda olsun.sen yapmasan ben ekim de gittim koyacağım oraya..:)
Evet haklısın bir çok ülkenin bayrağı vardı orada ama ne yazık ki benim yanımda bayrak yoktu. Ekimde sen koyarsın artık :)
:) artık kutsal görev banadüştü desene..
Birileri yorum okursa diye burada dursun.
16 Ton belgeseli
http://www.riyatabirleri.net/
laforgue yine muhteşem bir yazı. teşekkürler! (kunthar linkini verdiğiniz belgesel çok iyiymiş sahiden. size de ayrı teşekkürler)
Koray merhaba,
Yaninda hangi fotograf makinesi ile gittin? DSLR mi compact bir makina mi? Ne tavsiye edersin boyle bir seyahat icin? Pili sarj etmek vs sorun oluyor mu? Yedek pilin var mi?
selamlar!
Ben http://sudarmuthu.com/wp/wp-content/uploads/2008/07/s5is.jpg Canon PowerShot S5IS ile yola çıktım. Kendi tercihim değildi. Seyahat için bir fotoğraf makinam yoktu. Bunu gören eniştem elindeki bu makinayı bana ödünç verdi. Doğrudan kalem pille çalıştığı için uzun yolculuklarda bile beni yarı yolda bırakmadı.
Size tavsiyem seyahatiniz uzun soluklu olacaksa yanınıza bir tane DSLR bir tane de compact alın. Compact sürekli cebinizde olur ve DSLR yanınızda olmadığı ya da çantanızdan çıkartmaya vaktiniz olmadığı, acil fotoğraf çekmeniz gerektiği anlarda kullanırsınız.
Su son iki fotograf beni huzunlendiriyor devamli.