Etrafı gecekondularla çevrili Sucre diğer Güney Amerika kentlerinden de aşina olduğumuz gibi güzel bir tarihi meydan etrafına kurulmuş. 25 mayıs isimli meydanın etrafındaki mahallelerde dolaşması çok ama çok zevkli. Cumbalı, yüksek tavanlı tarihi evlerden oluşan sokakların arasında fırsat buldukça kaybolmaya çalıştım.
Sucre’ye vardığımda karnaval hazırlıkları tam gaz devam ediyordu. Karnavalda gösteri yapacak gruplar sokaklarda prova yapıyordu. Karnaval hazırlıkların tek olumsuz yanı kafanıza su dolu balon yemeniz ya da tüfek şeklindeki su tabancaları tarafından vurulmak. Zira Bolivyalılar için Karnaval demek su savaşı demek. Her köşe başında kovalar içerisinde su dolu balonlar, büyük büyük su tabancaları ve sprey şeklinde köpükler satan seyyar satıcılar ile karşılaşmanız muhtemel.
Santa Cruz ile karşılaştırılırsak Sucre epey küçük gözüküyor. Yükseklik arttığı için hava sıcaklığı gözle görülür şekilde düşük. Tişörtle dışarı çıktığınızda üşüyorsunuz. Pazar yerini dolaşıp kendime 10 dolara Lotto’nun çakma cinsinden kapüşonlu bir ceketini aldım. Yağmur ve soğuk geçirmediği için Potosi, Uyuni gibi soğuk memleketlerde çok işime yarayacak. Tekstil Bolivya’da genel olarak pahalı. Tüm giyim malzemeleri Arjantin’den geliyor ve Türkiye’den daha pahalı. Pantalon ve bermuda şort gibi eksiklerim olmasına rağmen giyim alışverişini La Paz’a bıraktım. Şimdilik yanımdaki yırtık pantalonum ve bermuda şortum işimi görüyor. Ama en azından bir Pantolon daha almam gerekiyor o kesin.
Pazar alışverişi yapacaksanız Sucre’de iki ünlü nokta var. Birincisi tekstilcilerin yoğun olduğu Mercado Negro (taksiye Mercado Negro dediğinizde 4 Bs’ye gidebilirsiniz) İkincisi ise daha çok gıda satıcılarının bulunduğu Mercado Centro. Mercado Centro için dolmuş ya da taksiye binmenize gerek yok. Meydanın hemen arka sokağında, kime sorsanız gösterir. Mercado Centro’nun hemen bir alt sokağında ise Korsan filmciler, elektronikçiler, telefoncular var. Telefon fiyatlarından pek anlamam ama sanki fiyatlar ucuz gibi. Lg’nin fm radyolu sıfır telefonu 20 dolar mesela. Siz oradan hesap edin.
Samaipata-Serrano hattında yaşadığım zorlu yolculuktan sonra Sucre benim için tam bir dinlenme yeri oldu. Meydan civarındaki bütün cafelerde wireless var. Samaipata’da internet olmadığı için bloğa yazacağım yazılar birikmişti, Sucre’de yazıları toparlama fırsatım oldu.
Türkiye’deyken Hepatit B aşısının birinci dozunu olmuştum. İkinci dozu Sucre’de olayım dedim. Önce devlet hastanesine gittim. Orada aşı vurmuyorlarmış. Devletin Aşı Merkezi’ne yönlendirdiler. Aşı merkezine gittiğimde ise Hepatit B aşısı vurmadıklarını sadece eczaneden temin edip vurulabileceğimi söylediler. Eczaneye gidip 20 dolara Hepatit B aşısı satın aldım. Eczanelerin içerisinde küçük bir sağlık kabini oluyor ve bu kabinde bir hemşire çalışıyor. Hemen orada aşımı vurdurdum. Hemşire aşı için 1 bs yani 1 doların yaklaşık 7’de biri ücret aldı.
Sucre’de tarihi sokaklarda gezmek dışında yapabileceğiniz pek fazla bir şey yok. Mirador isimli seyir tepesine ve Dinozor Parkına gitmek şehirdeki en önemli iki turistik faaliyet. Ha bir de Tarabuco isimli kasabaya pazar yerini görmeye gidebilirsiniz. Mirador şehir merkezine çok yakın. Biraz yokuş beni bozmaz diyorsanız yürüyerek gidebilirsiniz. En iyisi 4 bs verip taksi ile seyir tepesine çıkıp, etrafı seyrettikten sonra yürüyerek şehir merkezine inmek. Seyir tepesinin bulunduğu alanda küçük bir meydanın etrafında bir Fransiskan okulu ve kilisesi var. Kilisenin tam karşısında ise şehri yukarıdan izleyebileceğiniz teras yer alıyor. Terasın sağ yanında hediyelik eşya satan tezgahlar yer alıyor. Fiyatlar bana pek bir pahalı geldi. O yüzden hediyelik eşya alışverişimi de La Paz’a bıraktım.
İkinci önemli turistik mekan ise Dinazor ayak izlerini görebileceğiniz Cretacico parkı. Bu park bana Bolivyalıların tam ‘hap yap para kap’ insanı olduklarını gösterdi. Neden böyle dediğimi ilerleyen satırlarda anlatacağım.
Dinozor parkı için meydanda kamyonlar kalkıyor. Gidiş dönüş 17 bs verip bu kamyonların kasasına yerleştirilmiş sıralara kurulup yola çıkıyorsunuz.
Yaklaşık 20-25 dakikalık bir yolculuktan sonra parka varıyorsunuz. Kamyon bir çimento fabrikasının içine girecek sakın ne oluyoruz diye şaşırmayın. Parkımız çimento fabrikasının içerisinde yer alıyor. Görkemli bir park girişi yapmışlar. Ana kapının önünde dinozor kafaları sizi karşılıyor. Gişeden geçerken benim yaptığım gibi fotoğraf makinanızı çantanıza saklayın. Bolivya’da müzelerde fotoğraf makinası kullanımı için ayrı bilet kesiyorlar. Ben makinamı saklayıp o ücreti ödemedim. Müzeye giriş ücreti ise 30 Bs ve bu ücrete rehberlik hizmeti dahil. Hem İngilizce hem de İspanyolca rehber hizmeti var. Gişeden girdikten sonra toplam ziyaretçi sayısının 10-15 kişi olmasını bekliyorsunuz. 10-15 kişi tamamlanınca rehber grubu alıp gezdiriyor. Biraz önce bahsettiğim meydandan kalkan kamyon ile geldiyseniz, zaten grup olarak geldiğiniz için hiç beklemeden doğrudan tura başlıyorsunuz.
Müzede ilk dikkatimi çeken görkemli çöp tenekeleri oldu. Hani sırf bu çöp tenekelerini görmek için para ödedin deseler itiraz etmem. O derece güzel çöp tenekeleri. Umarım bizim müze ve ören yerlerinde de böyle özenli çöp tenekelerini bir gün görebiliriz.
Bolivyalılar Parkın içerisine orjinal boyutlarında dinozor maketleri yapmışlar. Maketler arasında gezerken rehber Güney Amerika’da hangi tür dinozorların yaşadığını, hangi bölgelerde ne sıklıkta bulunduklarını falan anlatıyorlar. Bilgilendirici harita ve resimler anlatılanları pekiştiriyor. Bu arada parkın belirli noktalarına hoparlörler koymuşlar. Diyelim ki T-rex’in yanından geçiyorsunuz. T-Rex homurdanıyor. İlk başta insan bir sıçrıyor ama sonra alışıyorsunuz.
Parkın inşa edilmesini sağlayan şey ise dinozor fosil ve ayak izlerinin yer aldığı büyük bir yamaç. Ancak bu yamacı yakından görme imkanınız yok. Üzerinde jetonlu dürbünlerin bulunduğu bir terastan seyrediyorsunuz bu ünlü ayak izlerini. İşin doğrusu parka girerken o izleri 500 metre öteden seyredeceğimi tahmin etmediğim için terasa çıktığımda hayal kırıklığı yaşamadım desem yalan olur.
Terastan sonra müze alanına geçiyorsunuz. Müze alanında bir tane dinozor iskeleti var onun dışında neredeyse her şey maket. İşte bu noktada bizim Bolivyalıların neden hap yap para kap insanı oldukları ortaya çıkıyor. Emin olun Ege Üniversitesinin Doğa Tarihi müzesinde daha çok fosil vardır. Bolivyalılar 3 tane dinozor ayak izi ve 1 tane dinozor iskeletini 20 tane maketle soslayıp süper bir müze yapmışlar. Müzeyi gezen çocukların ne kadar eğlendiklerini bir görseniz. Zaten Bolivyalılar sırf çocuklar için müze girişine bir çocuk parkı yapmışlar. Çocuklar çocuk parkında oynayarak dünyayı, hayvanları ve çağları öğreniyorlar. Bizim Ege Üniversitesinin müzesindeki fosil malzemesi ile İzmir’de çok daha görkemli bir müze yapmak mümkün. Neden yapmıyoruz ki? Bir önceki Samaipata yazımda da bahsetmiştim, müzecilik ve antik kentlerin düzenlenmesi konusunda Bolivyalılardan öğreneceğimiz çok şey var.
Sucre’de 3-4 gün dinlendikten sonra Potosi’ye gitmeye karar verdim. Potosi, koloni devrinde ülkenin en önemli maden yataklarına sahip kenti. Buradaki gümüş madenlerinde İspanyolların zorla çalıştırdığı milyonlarca Afrikalı ve Bolivyalı can vermiş.
Önceki yazı
Sucre yollarında
Sonraki yazı
Oksijene hasret şehir Potosi
7 Responses to Sucre
Oha, maketler inanılmaz güzel. Bak kesinlikle görülmeli bir yermiş benim için. Birde 2. fotoğraftaki en önde ilerleyen kız baya güzelmiş. Özellikle 3. fotoda aklımı aldı. Hahahahaha. Neyse bu ayak izleri çok mu ufak ki? Ayrıca daha çok fotoğraf için lütfen flickr olmadı deviantart vs. Öperim.
Eren Flickr hesabı açacağım ama burada internet bağlantısı çok ama çok yavaş. Bu gördüğün yazının fotoğraflarını yüklemek 4 saatimi aldı :( Hızlı internet bağlantısı bulduğumda dediğin gibi bir Flickr hesabı açacağım.
Ayak izleri ufak değil de çok uzaktan görebiliyorsun.
Sağlık olsun, bu fotolar 4 saat sürüyorsa daha da bir şey istemem o zaman senden. Ama bahsettiğim kızın telefon, adres vs ah aah.
yar bana da bir yolculuk..lütfen..lütfen.. :))
izlemedeyim sizi..epey maceralı bir yolculuk..
darısı başıma!!
UYRGZR-.-
Darısı sizin başınıza :)
Laforgue_Geziyor_Biz_bakıyoruz.com
Hahahhahaha