Güney Amerika’da eğer benim gibi Ege bölgesinin batısından gelen ve etten çok sebze tüketen bir gezginseniz işiniz gerçekten çok zor. Sebzeye, Zeytinyağına hasret bir seyahat sizi bekliyor. Güney Amerika daha çok bizim İç Anadolu ya da Güney Doğu Anadolu’dan gelenlerin damak tadına hitap eden bir kıta. Burada insanlar üç öğün et tüketiyor desem yalan olmaz.
Sebze yemeği yiyebileceğiniz turistik vejetaryan lokantaları elbette var. Özellikle bol baharatlı hint mutfağı hoşunuza gidiyorsa burada da sebze yemeği bulabilirsiniz. Ama benim gibi şöyle zeytinyağlı fasulye yiyeyim, enginar da olsa ne güzel olurdu insanıysanız avucunuzu yalarsınız. Burada etsiz yemek pişmiyor.
Ha biliyorum hemen; bir sürü pazar yeri fotoğrafı paylaşıyorsun, pazardan sebze alıp kendin yapsana, diyeceksiniz. Pazarda doğru düzgün sebze bulsam elbette kendime misler gibi sebze yemeği yapacağım. Ama nerede o günler. Pazarlarda doğru düzgün sebze bulmak imkansız. Öncelikle adamlar sadece hani bizim biber salçası yaptığımız biberler var ya, işte o biberleri biliyorlar. Salçalık biberin yeşili ve kırmızısı var tezgahlarda. Başka cins biber bulamıyorsunuz. Fasulyeler deseniz, elle tutulur yanları yok. Hayır bir de işin tersi hem fasulyenin hem de biberin anavatanı Orta Amerika. Adamlar Binlerce yıldır bu iki bitkiyi de hem tanıyor hem yetiştiriyorken nedense bizdeki kadar çeşide sahip değiller.
Patlıcan deseniz patlıcan demeye bin şahit. Hele La Paz gibi yüksek ve soğuk bir yerdeyseniz gelen sebzelerin hepsi buruşmuş, pörşümüş, çürümüş olduğu için tezgaha yaklaştığınızda zaten mideniz kalkıyor. Havuç nasıl derseniz. Ben hayatımda hiç kolum kalınlığında havuç görmemiştim. Burada herhalde bunun büyüğü makbuldür diye düşündüklerinden olsa gerek kol kalınlığından daha ince havuç görmek imkansız. Zaten tadı da havuçtan çok patatese benziyor. Bu büyüklük takıntısı pırasalarda da var. Bütün pırasalar beyzbol sopası kalınlığında.
Kereviz derseniz. Ah hiç sormayın. Bakın başıma gelen bir olayı anlatayım da durumun vehametini anlayın. Uzun zamandır sebze yemeye hasretken pişirmek için et almaya çıktım. Kasap-manav kırması bir dükkandan 200 gr. et tartmasını istedim. Bu arada buralarda koyun eti bulmak neredeyse imkansız o yüzden mecbur dana eti alıyorsunuz. Neyse kadın eti tartarken arkamdaki sebze tezgahına döndüm. Bir de ne göreyim! Patateslerin hemen yanında bir yığın kereviz yaprağı nazlı nazlı yatıyor.
Heyecanla tezgaha atlayıp bir demet sapı kaptığım gibi kendime çektim. Tanrım! Tamam yaprak ve saplar kereviz olmasına kereviz ama kafası yok!
Anlatamayacağım bir hayal kırıklığı ile kadına dönüp;
-Hani bunların kafaları nerede? diye sordum
Kadın: Ne kafası? Nasıl yani? dedi
– Bildiğin kafası işte, hani bunun kökü oluyor aynı patates gibi, işte onu soruyorum. dedim.
Kadın: Haa anladım. Ama o yenmez ki? Biz burada onu hayvanlara veriyoruz. Onu sadece hayvanlar yer. dedi.
Tanrım kaynar sular başıma döküldü resmen. Ağlamamak için kendimi zor tutarak kereviz saplarını yerine yerleştirip, etimi alıp kös kös odama döndüm.
Anlayacağınız adamlar kerevizi biliyor ama o dilbarım kereviz köklerini yenmez diye atıyorlar. Mantalitenin böyle olduğu bir ülkede sebze adına ne bulabilirsiniz ki?
Velhasıl güney Amerika’ya gelmeyi düşünen sebzekolik bir gezginseniz burada kaldığınız sürece sebze diyetine girmeye hazır olun.
Önceki yazı
Bolivya’dan Peru vizesi almak
Sonraki yazı
Güney Amerika’dan Yol Manzaraları I
2 Responses to Güney Amerika’da rüyasında sebze gören gezgin
Ya hala kerevizdesin enginardasın. Tart bana oradan 5 kilo ananas.
Yazılarınızı okuyunca kendimizi G.Amerikada hissettik. Bir gün bizde bu tatili yapmak istiyoruz. Tatilinizin sonunda Türkiyeye döndüğünüzde bir sunum yaparsanız katılmak isteriz.