En son Puno’daki sazdan adaları yazdıktan sonra Arequipa ile ilgili yazı yazmıştım. Kronolojik sıranın biraz dışına çıkmış olduk. Size önceden Puno’da yapılabilecek turistik faaliyetler arasında en önemlilerinden birinin Puno-Cusco arasındaki turistik tur olduğunu yazmıştım. Önceden tamamladığım bu turu yazarak tur hakkında size biraz bilgi vermeye çalışayım. Puno normalde gezginlerin eğer cusco yönünden geliyorlarsa Bolivya yani copacabana’ya geçmek yok eğer Copacabana yönünden geliyorlarsa Cusco’ya geçmek için kullandıkları bir geçiş noktası. Yani klasik bir rota izliyorsanız, Cusco’dan yola çıksanız da Copacabana’dan yola çıksanız da Cusco-Puno arasındaki yoldan geçmek zorundasınız. Bu güzergahta çalışan normal otobüslere vereceğiniz paranın biraz fazlasını ödeyerek bu güzergah üzerindeki önemli tarihi yerleri rehber eşliğinde gezmek çok mantıklı. Adamlar normalde 5 saat civarı süren bu yolu sabah başlayıp akşam üstü biten bir tur haline getirmişler. Düşünüyorum da bizim otobüs firmaları neden turistler için bu tip organizasyonlar yapmıyorlar acaba? Mesela İzmir-Denizli arasında çalışan otobüs firmaları Efes-Tralleis-Aphrodisias-Laodikeia gibi antik kentlere uğrayan, rehberli bir tur otobüsü seçeneği koysalar. Bu tura da 50-60 dolar gibi bir fiyat koysalar bence sırf yabancı turistler değil yerli turistler de bu otobüsü tercih ederler. Onu bunu bilmiyorum ama Perulular bu işi çok güzel yapıyorlar, iyi de para kazanıyorlar. Bizim Pamukkale Seyahate duyurulur.
Neyse konumuzu fazla dağıtmayalım. Puno içerisinde her köşe başında bu turu satan acentalar ile karşılaşacaksınız. Terminal binasındaki otobüs firmaları da bu turun biletlerini satıyor. İster sokaktan isterseniz doğrudan terminalden biletinizi alabilirsiniz. Tur fiyatları 30 ile 40 dolar arasında değişiyor. Pazarlık yapma yeteneğiniz iyiyse 30 dolara satın alabilirsiniz bu turu. tur fiyatına sabah kahvaltısı, açık büfe öğlen yemeği ve rehberlik hizmeti dahil. Ören yerlerine girişi ise kendiniz ödüyorsunuz ki bu da toplamda 10-15 dolar tutuyor. Bu parayı vermeye değer mi? Bence değer. Zira normalde yol üzerinde uğranan bu yerlere kendi imkanlarınızla gitmeye kalksanız bu paranın en az iki katını harcar ve üstüne üstlük feci şekilde yorulursunuz. Gezi sırasında gezilen yerler o kadar güzel ki. Mesela durduğumuz bir kilisedeki duvar resmini anlatayım size, ne yazık ki içeride fotoğraf çekmek yasaktı o yüzden fotoğrafını koyamıyorum. Duvar resminde cennet anlatılmış. Gerçekten cennet gibi bir yer çizmişler, ağaçlar yeşillikler arasında bir masa var. Masa da bildiğimiz İspanyol Koloniciler oturmuş yemek yiyor, içki içiyorlar. Resmin en can alıcı noktası ise masanın etrafında Güney Amerikalı yerliler ayakta efendilerine içki ve yemek servisi yapıyorlar. Bizim İspanyollar yerlileri de cennete sokmuşlar ama yine köleleri olarak.
Tur otobüsleri her firmanın kendi garajından kalkıyor. Bu garajların büyük çoğunluğu Liman’ın hemen karşısındaki caddede. Turu aldığım firmanın garajına ne olur ne olmaz diye bana söylenen buluşma saatinden 45 dakika önce gittim. İyi ki de öyle yapmışım. Güzel bir kahvaltı masası hazırlamışlar. tıka basa kahvaltımı yapıp üzerine kahvemi içtim. Bu arada da otobüsün kaptanı ve rehberimizle uzun uzun konuşma fırsatım da oldu. Rehberimiz 25 yaşlarında genç bir arkadaştı. Türkiye’den geldiğimi öğrenince acayip heyecanlandı. “Biz de Türküz aslında, sizinle kardeşiz” dediğinde bu kez şaşırma sırası bendeydi. Bana bir 15 dakika Peru’nun yerlilerinin Orta Asya’dan nasıl yola çıkıp nasıl Güney Amerika’ya kadar geldiklerini anlattı. Normalde siz de çekik gözlüsünüz bizim gibi ama siz Türkiye’dekiler biraz değişmişsiniz bak biz hala geldiğimiz gibi kalmışız demeyi de ihmal etmedi. Kim derdi ki binlerce km ötede bir Perulu bana bizim Güneş-Dil teorisine benzer şeyler anlatacak, “Kızılderililer de türk” diyecek.
Gezinin yaklaşık iki saat süren bir yolculuktan sonra ilk durağı 2000 yıllık antik bir yerleşim olan Pukara. Antik yerleşimde ele geçirilen mimari kalıntılar çok görkemli olmasa gerek ki tur otobüsü ören yerine uğramadan doğrudan modern kasabaya gidiyor. Kasabanın ana meydanı Plaza de Armas’daki Santa Isabel kilisesi dışında kasaba hiç de iç acıcı bir yer değil. Neredeyse tamamı kerpiç, sıvasız evlerin yükseldiği çamurlu toprak sokaklarda dikkatlice ilerleyip kasabanın müzesine ilerliyoruz. La isla del sol’de gördüğüm tek odalı müze kadar küçük olmasa da normal standartlara göre oldukça küçük bir müze bizi karşılıyor. Rehberimiz müze içerisinde yer alan bir zaman çizelgesinin önünde Güney Amerika uygarlıklarının hikayelerini aktarıyor bize. MÖ 11 bine kadar uygarlık kalıntıları bulduklarını anlatıyor heyecanlı heyecanlı. Sanırım Arkeolojinin politikleşmesi sırf Avrupa’ya özgü değil. MÖ 11 bin gerçekten de abartılı bir rakam. Yakında utanmasalar yazıyı biz bulduk mezopotamya’ya gönderdik bile diyebilirler.
Müze gezintisinden sonra rehberimiz Kasaba meydanında kurulan turistik pazar yerinde bize serbest zaman verdi. Tekrar farkettim ki satılan her şey Bolivya’nın iki katı fiyata satılıyor. Güney Amerika’dan hediye alacaksanız Bolivya’da bütün alışverişinizi bitirmeniz lazım.
Pucara’dan ayrıldıktan sonra La Raya ismi verilen vadiye geldik. Burası Puno ve Cusco’yu birbirinden ayıran nokta. Turist otobüsleri burada durup fotoğraf çektiği için bir sürü tezgah açılmış, hediyelik eşyalar satılıyor. Yanlarında canlı Alpaka getirmiş olan geleneksel kıyafet giymiş Perulu çocuklar etrafta dolaşıyorlar. İsterseniz para karşılığı Alpaka ve çocuklarla fotoğraf çektirebiliyorsunuz. Ben para yerine şeker verip bir fotoğraflarını çektim.
La Raya’dan sonra Sicuani’deki kilise’de mola verilip belki de turun ziyaret ettiği en önemli nokta olan Raqchi’ye varılıyor. Raqchi aslında bir tapınak kenti. Kentin merkezinde gerçekten çok büyük bir Virakocha tapınağı yer alıyor. Tapınağın çevresinde ise rahiplerin yaşam alanları ve ambarlar yer alıyor. Yüzlerce dairesel şekilde inşa edilmiş ambar var burada.
Tapınak gerçekten çok ama çok görkemli. External harddiskim bozulup da güzelim e-book arşivim uçmağa vardığı için mimarisi hakkında önceden makale ve kitaplarda okudukularımdan aklımda kalanları söyleyebilirim. Tapınak Kallanka denilen tipte inşa edilmiş. Kallanka’lar üstü kapalı büyük toplanma yerleri. Tapınakta gördüğünüz ortada yükselen devasa duvar üst yapıyı taşıyor, çatı yanlarda görülen yuvarlak sütunlara doğru iniyor. Coricancha ve Pachamamac tapınakları ile birlikte Peru’daki en önemli tapınaklardan biri bu tapınak. Tapınağın çevresindeki yüzlerce ambardan bazıları ayağa kaldırılmış. Benim güney Amerika’da gördüğüm en etkileyici noktalardan biri burası. Sırf bu tapınağı görmek için bile bu tura para verilir. Tapınak çevresinde bir süre gezindikten -ki çok güzel vakit geçirdik- sonra son durağımıza doğru yola çıktık.
Duraklardan sonuncusu ise Andahuaylillas. Andahuaylillas’ta San Pedro yani Aziz Petrus adına yapılmış bir kilise bulunuyor. Bu kilisenin en önemli özelliği iç mekanın tamamen altın varaklar ile süslenmiş olması. Bu yüzden içeride fotoğraf çektirmiyorlar. Kiliseyi birbirinden güzel ahşap kaplamalar ve duvar resimleri süslüyor.
Tur bitip de Cusco’ya vardığımızda neredeyse akşam olacaktı. Cusco başlı başına bir turistik mucize. N eredeyse bütün kent kolonyal yapılardan oluşuyor. Sanırım Güney Amerika’da en çok meydan bu kentte var. Adım başı güzel bir meydanla karşılaşıyorsunuz. Kent içerisinde ara sokaklara dalıp kaybolmak kadar zevkli bir şey yok. Tamamı cumbalı renkli renkli evler, taş kiliseler her sokakta karşınıza çıkıyor. Cusco’yu da başka bir yazıda anlatalım.
Önceki yazı
Peru, Arequipa’da bir Türk Restoranı
Sonraki yazı
Güney Amerika’da güzel yemekler de varmış
One Response to Puno Cusco turu
Selamlar sitenizi şans eseri buldum yazıları baştan değilde en sondan başa doğru okumaya başladım :) Yazılarınız çok iyi okudukça okuyası geliyor insanın ve cesaret veriyor bana (eminim birçok kişi için geçerlidir)…