Guayas nehrinin, Pasifik Okyanusuna döküldüğü ağızda kurulmuş olan Guayaquil kenti, geniş körfezi ve deniz kokan sokakları ile bana İzmir’i hatırlatan bir liman kenti. Yakıcı sıcaklar ve havadaki nem bu benzerliği güçlendiriyor. Guayaquil gerçekten de çok sıcak bir şehir ama öğleden sonra Pasifik Okyanusundan esen meltem eşliğinde nehir kıyısında yapılan uzun yürüyüşler gündüz yaşanan sıcakları unutturuyor.
Ekvator’un başkenti Quito ile Guayaquil arasında bizim Ankara ile İstanbul arasındakine benzer bir ilişki var. 4 milyona yaklaşan nüfusu ile Guayaquil, Quito’nun neredeyse iki katı nüfusa sahip. Ekvator’un beşte biri burada yaşıyor. Bu nedenle burası Ekvator’un en sanayileşmiş, en zengin noktası.
Peru, Mancora’dan doğrudan Guayaquil için otobüs bileti aldığımdan dolayı kesintisiz bir yolculuk yaptım. Bir tek sınır kapısında giriş çıkış işlemi için durduk. Ekvator’a giriş yapmak tüm dünya vatandaşları için gayet kolay. EKvator neredeyse dünyanın hiç bir ülkesi için vize uygulamıyor. Vize uyguladıkları ülkelerin ismini bir panoya asmışlar, toplasanız 5 ülkeye ancak vize uyguluyorlar. Onlar da Liberya, Eritre, Çin gibi ülkeler. Sanırım Çinlilerin dünyanın her yerine yayılıp lokanta açmaları Ekvatorluların gözünü korkutmuş. Kolaylıkla giriş işlemlerimi hallettikten sonra pek de rahat sayılmayacak bir yolculuk ile Guayaquil’e vardım. Peru’da genel olarak otobüsler alabildiğine lüks olmasına rağmen sanırım bu hatta en külüstür otobüsleri koymuşlar. Otobüste televizyon olarak 55 ekran tüplü televizyon vardı dersem otobüsün ne kadar külüstür olduğunu anlarsınız.
Guayaquil terminali şu ana kadar Güney Amerika’da gördüğüm en lüks terminaldi. Güney Amerika’da Otobüs Terminalleri genelde it uğursuz takımının cirit attığı pek de tekin olmayan karanlık yerlerdir. Guayaquil’de o kadar lüks bir terminal yapmışlar ki şaşırmamak bundan bahsetmemek elde değil. Terminalin eski hali ile ilgili fotoğrafları yeni binanın içerisinde belli noktalara koymuşlar. Resimlere bakınca adamların yeni terminal için bayağı emek ve para harcadıklarını anlıyorsunuz. Terminal binası 3 katlı devasa bir bina, binayı alışveriş merkezi gibi inşa etmişler. Nitekim bina içerisinde aralarında lüks mağazalarında bulunduğu yüzlerce dükkan var. Terminalin bir diğer güzel yanı ise bina genelinde ücretsiz wireless internet bağlantısı olması. Guayaquil’den Quito’ya gitmek için otobüs beklerken bu internet bağlantısı çok işime yaradı.
Terminal kapısı önünde sigara içen bir Ekvatorluya, terminal’den şehir merkezine gitmek için nerede dolmuş bulabileceğimi sordum. Önceden de bahsetmişimdir bilinenin aksine dolmuş olayı bizim ülkeye özgü bir şey değil. Güney Amerika’da da dolmuş ve taksi dolmuşlar bütün ülkelerde karşınıza ucuz ulaşım aracı olarak çıkıyor. Neyse adam “ Ne gerek var dolmuşa, doğrudan Metro’ya bin daha hızlı gidersin” diyerek terminalin hemen karşısındaki büyük binayı gösterdi. Adama teşekkür ederek Metro binasına doğru gittim. Aslında metro da değilmiş. Bizim İstanbul’daki gibi Metrobus sistemi var bu şehirde ve ekvatorlular kısaca metro diyorlar bu sisteme.
Otobüsler biraz eski görünümlü olmasına rağmen kendilerine ayrılmış özel şerit sayesinde şehir içinde bu sistem ile hızlıca seyahat etmek mümkün. 25 cent vererek metrobus’e atlayıp şehir merkezine gittim. Paradan bahsetmişken, Güney Amerika’da dolar bozdurmak zorunda olmadığınız tek ülke Ekvator. Ekvator kendi para birimi olan Sucre’yi yıllar önce tedavülden kaldırıp ABD dolarına geçmiş. Şu an ekvator’un resmi para birimi ABD doları. Buralara sırf muz üretiminin fazlalığı yüzünden muz cumhuriyeti denmediği bu şekilde anlaşılıyor.
Halktan insanlarla konuştuğumda istisnasız hepsi Sucreli günleri özlemle anıp, dolara geçtikten sonra her şeyin iki katı pahalılandığını, artık daha fakir olduklarını söylediler. Gerçekten de fiyatlar Bolivya ve Peru’ya göre gözle görülür derecede pahalı bu ülkede.
Ekvator için her şey söylenebilir ama turistik bir ülke olduğu söylenemez. Peru, Bolivya, Kolombiya gibi ülkelerde adım başı Enformasyon bürosu ya da turizm polisi ile karşılaşır her türlü bilgi ihtiyacınızı karşılar, sorunlarınız varsa çözersiniz. Hatta turistlerin zorda kalmadıkça uğramadıkları Paraguay bile Ekvator’dan daha turist dostu bir ülkedir. En azından büyük şehirlerde merkezi noktalarda turizm Enformasyon büroları bulabilirsiniz. Ekvator ise tüm doğal zenginliğine rağmen turizm konusunda sınıfta kalıyor. Şehir ve ülke ile ilgili bir harita bir broşür bulacağınız Enformasyon bürosu bulmak için özel çaba sarfetmeniz gerekiyor. Ülkenin turizm açısından can damarı olan Galapagos adaları dışında, ekvatorlular aman daha fazla turist gelsin aman gelen turist rahat etsin diye bir çaba harcamamışlar. Gerçi Galapagos adaları cidden sağlam bir gelir bırakıyor sanırım o yüzden bitli turist tabir edilen backpackerslar ile uğraşmak istemiyorlar.
Galapagos adalarına gitmek için iki seçenek var. Ya uçak ile ya da tekne turları ile Galapagoslara gidiyorsunuz. Ama fiyatlar resmen el yakıyor. 4-5 günlük gemi turları 1500-2000 dolar arasında değişiyor. Eğer son güne kalırsanız biraz indirim yapıyorlar. Ancak yine de bir 1000 doları gözden çıkarmak gerekiyor. Gayet fakir bir gezgin olduğum için elimden, tur ilanlarına acentaların camlarına yapışarak bakmaktan başka bir şey gelmedi. Siz de Galapagos’a gidemezseniz üzülmeyin, şehir içinde üniversitenin bahçesinde otlayan dev kaplumbağaları görüp fotoğraflayarak nefsinizi öldürebilirsiniz.
Sokakta Lada marka arabalarla çok karşılaşıyorsunuz. Sanırım zamanında Lada çok ithal edilmiş buraya
Guayaquil göçün yoğun olduğu sanayileşmiş bir kent olduğu için şehir içinde pek tarihi yapı kalmamış. Devlet bazı yerlerde bir kaç sokağı koruma altına almış. Oralara giderek şehrin eski hali ile ilgili fikir sahibi olabiliyorsunuz. Şehirde en çok hoşuma giden yer Malecon 2000 oldu. Yukarıda yazmıştım şehir nehir kenarına kurulmuş bir liman kenti. Ekvatorlular nehir boyunu parklarla güzelce döşeyip buraya Malecon 2000 adını vermişler. Elverişli iklim koşullarının da yardımı ile nehir kenarındaki bu park bir nevi botanik bahçesi haline gelmiş. Park içerisinde belirli aralıklar ile restoranlar ve çay bahçeleri var. Seyyar dondurma, çerez ve meyve satıcıları ise parkın her yerini sarmış durumda. Günün her saati Ekvatorlular çocukları ile birlikte parkı dolduruyorlar. Bu parkta uzun yürüyüşler yapmak çok keyifli.
Keşke bizim parklarda da mitolojik konulu heykeller olsa. Mesela bizim öz be öz Anadolulu Marsyas'ın bir heykelini koysak parkın birine kesin pipisi gözüküyor bunun diye heykeli yapan sanatçıyı içeri atarlar
Yürüyerek parkın sonunda yer alan tarihi sokaklara ulaşmak mümkün. Ben size yine de bu yürüyüşleri akşam üstü yapmanızı öneririm. Benim gibi parktaki ağaçların gölgelerine güvenip öğlen sıcağında gezintiye çıkarsanız sucuk gibi terlersiniz. Sanırım bu gezintilerim sırasında 2-3 kilo vermişimdir.
Bu yürüyüşlerim sırasında Ekvator Kızıl Haç’ının kurduğu bir kan alma çadırına da denk geldim. Turist olduğum için büyük ihtimal kanımı almazlar diye düşünerek umutsuzca “Ben de kan bağışlamak istiyorum, bağışlayabilir miyim?” diye sordum. Elbette hemen kan grubunuza bakalım diyerek beni içeri davet ettiler. Bu kadar kolay kan verilmesine şaşırarak çadırın içerisindeki portatif yataklardan birine uzandım. Görevli kan grubumu kontrol ederken bir süre sohbet ettik. Lösemili çocuklar için bir hastane varmış topladıkları bu kanlar o hastaneye gidiyormuş. bu arada görevlilerin hepsi teker teker gelip benimle tanıştılar. İlk defa bir türk kan bağışlıyormuş. Kan verdikten sonra bana verdikleri çikolata ve meyve suyunu afiyet ile bitirip iyi bir şey yapmanın verdiği mutlulukla yoluma devam ettim.
Önceki yazı
Mancora’da deniz molası
Sonraki yazı
Polis sizin dostunuz, arkadaşınızdır
One Response to Guayaquil ve Ekvator’a giriş
En son bir karşılaştırma yazısı ile özet geçelim, nerede ne kadar, tablolu falan:)